* Evrimciler tarafindan ‘sürüngen atalarimizdan kalan, körelmis bir organ(!)’ olarak tarif edilen epifiz, rûh ile beden arasinda bir irtibat noktasi midir?
* Mânâ âlemlerine açilma ile epifiz arasindaki münasebet...
* Insanlarin, geceleri ve yüksek yerlerde metafizik âlemlere açik olmaya daha yatkin olmalarinin hikmeti...
* Insanin metafizik âlemlerle münasebete hazir hâle gelmesi, neden iki yani keskin bir kiliç gibidir?
* Gece ibadetlerinin önemli olmasinin bazi hikmetleri...
Insanin maddî ile mânevî varligi arasindaki bütünlügün, tevhid hakikatine uygun bir çerçevede yorumlanmasi, zaman zaman ilmî ve felsefî yaklasimlarca problemli bulunmustur. Bazi bilim adamlari, insanin materyalist ve pozitivist zeminde, biyolojik boyutuyla ele alinip, ruhuna ait bütün görüntülerinin inkâr edilebilecegi veya sadece madde ile açiklanabilecegi düsüncesindedir. Bunlarin tam zit ucunda yer alanlar ise; dini ve mânevîyati koruma adina her seyi mânâya ve ruha baglarken, Allah’in icraatina birer perde olarak yaratilmis maddeyi, sebepleri, esyanin hakikatini ve mekanizmalari bütünüyle reddetme gibi bir duruma düsme tehlikesindedirler.
Bu durumda birinci husus; ifrat ve tefrite düsmeden, insan bedeni ile ruhunun birbirine temas ve tesir noktalarinin iyi tespit edilmesi, fizyolojik ve biyo-kimyevî mekanizmalarin -sebep olsalar bile- birer hakikatlerinin oldugunun bilinmesidir. Ikinci önemli husus ise; fizyolojik ve biyo-kimyevî süreçlerin, imtihan sirri geregi Allah’in ilim ve kudretine birer perde oldugunun aslâ unutulmamasidir. “Insan denen meçhul”ün; ruh, nefis ve beden üçlüsünün, karsilikli münasebet içinde gerçeklesen bir sistem oldugu akildan çikarilmamalidir. Ayrica bilimlerdeki parçalanmislik ve uzmanligin parçaci bakisi sebebiyle, insanin ilâhî tecellilere mazhar askin boyutunun göz ardi edildigi bilinmelidir.
Ruhun biyolojik mekanizmalari kullanmasinda irtibat noktasi olarak is gören organlarin basinda, beynimize yerlestirilmis olan epifiz bezi gelir. Evrimciler tarafindan “sürüngen atalarimizdan kalan körelmis bir organ” olarak tarif edilen bu küçük organcigin ne kadar mükemmel vazifeler gördügü son 30 yil içinde anlasilabilmistir. Sürüngenlerde ve kuslarda epifiz bezi, basin tam ortasinda, derinin hemen altinda bulundugundan, günes isinlarinin tesirine çok daha açiktir. Bu konumu arastirildiginda; epifiz bezinin günes isiginin yogunluguna bagli olarak sürüngenlerde gündüz ve gece biyo-ritimlerinin düzenlenmesinde rol oynadigi görülecektir. Iki gözün arasinda bulundugu için epifize üçüncü göz de denmektedir. Insan disindaki memeli ve omurgalilarda isik alicisi olarak is gören bu yapi, biyolojik saatin ana merkezi olarak hazirlanmistir.
Ilk defa Descartes tarafindan ruh ile bedenin irtibat noktasi olarak tarif edilen epifizin, ruh-zihin-beden üçlüsünden olusan insan alt sistemlerinin kavsak noktasini olusturdugu, hormonlarin kontrol edilmesinde vazifelendirilmis komutan mesabesinde bir salgi bezi oldugu hususundaki deliller giderek artmaktadir. Günümüzde kritik bir içsalgi bezi olarak kabul edilen epifizden salinan melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT) gibi nöro-hormonlar üzerinde yogun arastirmalar yapilmaktadir. DMT; insanda mistik zevk ve halleri, metafizikî âleme geçisi tetikler. Meselâ, çesitli bitkilerin tohum ve meyvelerindeki DMT molekülü, yiyecek veya içecek olarak vücuda alindiginda, epifizden salgilanan fitrî DMT molekülüne benzer tesirlere yol açar. Pinolinin yapi bakimindan benzeri, üzerlik bitkisinin (Peganum harmala) tohumlarinda bulunan harmin ve harmalindir. Epifiz bezinden salgilanan DMT ve 5-MeO-DMT isimli moleküllerin aynisi baska bitkilerde de bulunur. Nispeten fazla DMT ihtiva eden bitkilere, Phalaris aruninacea, Psychotria spp., Phalaris spp., Acacia spp., Arundo donax, Desmanthus illinoiensis, örnek verilebilir. Bilhassa Phalaris aruninacea isimli otsu bitki, DMT ve türevleri bakimindan çok zengindir.
Memelilerde ve insanda, epifizden salgilatilan melatonin, uyku için gözlerin kapanmasini tetikleyen hâdiselerin düzenlenmesinde rol alir. Epifiz, geceleyin veya karanlikta aktif hale geçer. Epifiz bezinin aktivasyonu, isik vasitasiyla düzenlenir. Gözün isiga hassas olan retina tabakasi ile hipotalamus arasinda bir sinir baglantisi vardir. Gözden giren isik ve karanlik hakkindaki bilgiler, hipotalamusun suprakiazmatik çekirdek denen bölgesine tasinir. Buradan da, hususî bir sinir baglantisiyla isik ve karanlik seviyeleri hakkindaki elektrikî mesajlar epifize ulasir. Bu mesajlarin degerlendirilmesinden sonra melatonin sentezi düzenlenir. Ayrica retinada da melatonin ve pinolin üreten hücrelerin varligina dair tespitler vardir.
Epifiz ve hipofiz bezi, böbreklerden sonra kan dolasiminin ve damarlasmanin en yogun oldugu organlardir. Böbrek üstü, hipofiz, tiroid ve paratiroid bezleri, aktif veya stres altinda ise, epifizden melatonin salinarak, vücudu uykuya sevk eder. Sonuçta bu organlarin sakinlesmesi saglanir. Arastirmalar göstermistir ki, epifiz bezinin aktivasyonunu saglayan faaliyetlere önem verilirse, yaslanma, kanser, bunama, stres ve hipertansiyona karsi fitrî bir korunma saglanmaktadir. Melatonin ve pinolin, suursuz birer molekül olmalarina ragmen, emr-i ilâhî ile immün ve sinir sisteminin düzenlenmesinde rol almaktadir. Antioksidan, antistres ve antikanser hususiyetlerle donatilan bu moleküller, kisinin kuvvet ve enerjisini yeniden toplamasina, tiroid hormonlarinin salinmasi için uyarilmasina, yaslanmanin geciktirilmesine, parkinson ve alzheimer hastaliklarindan korunmaya vesile nörohormonlardir.
Epifiz bezine, uyku düzenlenmesi ile ilgili mekanizmalarda rol verilmesinin yaninda, insanin geceleyin metafizik dünyaya daha açik hâle gelmesinde de vazife verildigi gösterilmistir. Gündüz veya isikta, epifiz bezi aktivitesi oldukça düsüktür. Dolayisiyla insan bedeni, mânevî âlemlere açiklik noktasindan tam olmasi gereken seviyede degildir. Insanin isiga ve gün uzunluguna bagli biyolojik ritimlerini düzenlemede is gören epifizden salinan nörohormonlar, insanin biyolojik sistemini isik yoklugunda (geceleyin), mânevî âlemlerle irtibata açik hâle dönüstürür. Isikta (gündüz) ise, maddî dünyaya daha çok açik hale getirir. Bu çerçevede “gündüzün çalisma, gecenin de istirahat için hazirlandigini” belirten âyet çok mânâlidir.
Epifizin, gece saat üç civarinda maksimum aktiviteye ulasmasiyla insanin mânâ âlemlerine açiklik ve yatkinlik kazanmasi arasinda enteresan bir paralellik bulunmustur. Bu açidan geceler ve seher vakitleri, ruh-zihin-beden sisteminde, ruhun bedenin tesirinde daha az kaldigi ve seyahatinin daha kolay oldugu zaman dilimleridir. Bediüzzaman’in: “Âlem-i sehâdet (görünen, maddî âlem), âlem-i gayb (görünmeyen, mânevî âlemler) üstünde tenteneli bir perdedir.” ifadesi de, bu noktada oldukça mânâlidir.
Gecenin sonuna dogru kisi uyandiginda, epifiz, maksimum seviyede aktiftir. Burada enterasan olan husus, insanin mistik ve ruhanî tecrübelere hazirlanmasinda sebep olarak epifizden salgilanan pinolin, DMT, 5-MeO-DMT gibi moleküllerin, imtihan sirrindan dolayi insanin uykusunu getiren melatonin ile es zamanli salgilanmalaridir. Bu yüzden bedenin ruhanî âlemlere açik hâle gelmesinde is gören bu moleküller vasitasiyla hazirlanan alt yapiyi kullanabilmek için kisinin uykusunu yenebilmesi gerekmektedir. Insan erken yatarsa gecenin üçte birlik diliminden sonra kolayca kalkabilir ve bedeninin mânevîyâta açik oldugu bir saatte ibadet yapma sansi elde edebilir. Böylece maddî hayatin dar kaliplarindan çikip, kalb ve ruhun hayat derecelerinde yasamasi da kolaylasir. Peygamberimiz’in (sas), yatsi namazini vaktinde kilip uykuya çekilmesi, gecenin ilerleyen vakitlerinde kalkip ibadet etmesi ve ümmetine de bunu tavsiye etmesi durumu, bedende epifize gördürülen roller açisindan incelendiginde, O’nun (sas), emir ve tavsiyelerinin insan tabiatiyla tam bir âhenk içinde oldugu görülecektir.
Madde ile mânâ arasinda köprü görevi gören bu moleküller ve tesirleri arasinda, sebep-netice münasebetinden ziyade, iktiran diyebilecegimiz iki seyin bir arada gerçeklesmesi (eszamanliligi) söz konusudur. Açarsak, epifiz hormonlari kisinin biyolojik sisteminin mânâ âlemlerinde seyahate veya oradan gelecek esintileri almaya hazir hâle gelmesinde, imtihan sirri geregi, bir sebep olarak kullanilmaktadir. Diger yandan kisinin metafizik âlemlerle münasebete hazir hâle gelmesi, iki yani keskin bir kiliç gibidir. Kisi bu durumda tevbe, istigfar, dua ve ibadetlerle, kendini mesgul etmezse, habis ruhlarin, seytanlarin ve cinlerin müdahalesine açik hâle de gelebilir.
DMT molekülünün, ruhanî âlemlerle irtibata ve metafizikî hâlleri bedende hissetmeye vesile oldugu dikkate alinirsa, cinlerin ve ruhanîlerin de insan bedeni üzerindeki tesirlerini ortaya koymada, Allah’in icraatina bir perde olarak benzer nörohormonlarin sentezini veya salgilanmasini kullandiklari söylenebilir. Nitekim, Amazon yerlilerinin dinî âyinlerinde kullandiklari “Ayahuasca” isimli içecekte, üzerlik bitkisinin tohumlarindaki harmin ve harmalin ile insanda mistik zevkler ve halleri tetikleyen DMT molekülü bulunur. DMT, hem epifizden salgilanir, hem de çesitli bitkilerin tohum ve meyveleri alindiginda vücutta tesirlerini gösterir. Bunlari içen kisiler, ruhanî âlemlerle iletisime geçmektedir. Baska birileri, insanin bu biyolojik yatkinligini kullanarak, zihinleri kontrol edebilir, idrâk ve suur seviyelerini degistirebilir. Meselâ kisiye, 1 gram üzerlik (Peganum harmala) tohumu çignetilirse veya bunun tütsüsü o kisiye yapilirsa, serotonini parçalayan monoamin oksidaz enzimi engellenir. Böylelikle serotoninin parçalanmasi durdurulurken, DMT sentezi uyarilir. Kisi trans haline geçer.
Epifizin isleyisine tesir eden faktörler, anormal gündüz-gece ritimleri (uçakla kitalararasi seyahatte oldugu gibi), isik siddeti ve süresi, radyasyon, manyetik alanlar, beslenme bozukluklari, günlük stres seviyeleri ve sicakliktir. Ayrica deniz seviyesinden yükseklige bagli olarak epifiz aktivite seviyesinde de dikkate deger farkliliklar tespit edilmistir. Deniz seviyesinde en düsük, daglarin zirvesinde en yüksek seviyeye çikan epifizin bu özelligini en çok bazi ibadethanelerin ve inziva yerlerinin seçilisinde görmekteyiz. Peygamber Efendimiz’in (sas) dagda bulunan Hira Magarasi’nda, Bediüzzaman Hazretleri’nin yüksek daglarda inzivaya çekilmesi, eski Hristiyan manastirlarinin yüksek daglarda yapilmasi ve birçok evliyanin daglik bölgelerde yetismesinin hikmetlerinden birisi epifizin bu durumu ile alâkali gibi görünmektedir. Nitekim “isik terörü” olarak isimlendirilen vakada, asiri parlak ve bol isikla aydinlatmanin yapildigi yerlerde epifizin saglikli isleyisi bozulmaktadir. Bu da basta uykusuzluga ve bunun neticesinde kronik stres ve bagisiklik sistemi zâfiyetlerine sebep olmaktadir.
Diger beyin yapilarina benzer sekilde epifiz, ilâçli veya ilâçsiz uyarilabilmektedir. Son yillarda kullanilmakta olan fiziko-kimyevî yapidaki ilâçlarin tesirlerinin üçte birinin tamamen kisinin o ilâç vesilesiyle sifa bulacagina inanmasina, Allah’in Sâfî ismine inanip güvenmesine, ümit ve moralini yüksek tutmasina bagli oldugu gösterilmistir. Bu yüzden kisi, yaptigi dualar, ibadetler, yakarislar, inzivaya çekilmeler, telkinler yoluyla da epifizdeki nörohormonlarin sentezinin artmasina yol açabilmektedir. Epifiz bezinden üretilen moleküller, uygun enzimlerin varliginda serotonine de dönüsebilmektedir. Nitekim, kisi zikir ve ibadetlerini düzenli olarak yaptiginda, epifiz bezini daha çok serotonin üretecek sekilde de uyarabilecegi belirtilmektedir. Günümüzde problemlerin yaklasik % 75’lik kismi, mânevî tatmin eksikligine dayanan stres ve depresyonla alâkalidir. Melatonin seviyelerinde ve sentezinde azalma olmadigi sürece, stresle ilgili problemler de çok az ortaya çikmaktadir. Inanan ve ibadet eden kisilerde bunamaya pek rastlanmamaktadir. Kisinin sevgi üzerinde olmasi; ümit, ask, sevk, inanma kusaginda yasamasi, epifiz faaliyetinde azalmayi önleyici bir sosyal hayat tarzidir. Yapilan arastirmalar, mistik tecrübelerin ve zikirlerin, bir arada yapilan dinî sohbetlerin, bagisiklik sistemine olumlu tesir ettigini göstermektedir.1
Çocuklarda epifizin rolü
Dogumda, annede ve bebekte DMT sentezinin yüksek seviyede sentezi ile gerçeklestirilen bir trans ve mutluluk hâli söz konusudur. Bu molekül seviyesine bagli olarak anne hem dogum sancisina daha rahat katlanir, hem de bebek çok fazla uyur. Arastirmalar bebegin dünyaya geldiginde, beyin omurilik sivisinda çok fazla miktarda 5-MeO-DMT bulundugunu göstermektedir. Bebeklik ve çocukluk döneminde beyin % 40 daha aktiftir. Buna bagli olarak ögrenmeye ve diger âlemlerle iletisime de daha açiktir. Epifiz bezi, baslangiçta çocuklarda büyük iken, bülug çagina girildiginde oldukça küçülür. Dolayisiyla melatonin hormonu, çocuklarda oldukça yüksektir ve onlarin bülug çagina girmelerini baskilar. Büyük ölçüde onlarin masumiyetine katkida bulunur. Epifiz bezinin çocuklarda büyük ve aktif olmasi, bu bezden salgilanan melatonin, pinolin, DMT ve 5-MeO-DMT gibi insan zihnini mânevî ve ruhanî âlemlere açik hale getiren moleküllerin de, erginlere nazaran onlarda daha fazla oldugunu gösterir. Belki de bu yüzden çocuklarin beyin-zihin sistemlerinin ruhanî ve metafizikî âlemlere açiklik orani, bu moleküllerin sentez miktarina bagli olarak yüksek olmaktadir. Eger bu gerçekten böyle ise, o zaman çocuklarin, bazi mânevî varliklari niçin kolayca görebilirken, eriskinlerin cinleri ve ruhanileri her zaman görememelerinin ilmi hikmeti de anlasilabilir. Çünkü zihin-beyin sistemini ruhanî ve mânevî âlemlere açik hale getiren moleküllerin sentezi, çocuklarda oldukça yüksek iken, bu normal sartlarda eriskinlerde oldukça düsüktür. Insanlar bulug çagina girdiklerinde ve damarlarinda sehvet dolasmaya basladiginda, epifiz bezi faaliyetini yavaslatmaya ve küçülmeye baslar. Diger âlemlerle olan iletisim açikligi oldukça azalir. Zaten günümüzde alinan egitim, yenen gidalar ve hayat tarzi da, insanin mânevî hayatini köreltici fonksiyon görmektedir.
Dr. Selim AYDIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder